Soğuk savaş döneminin ürünü olan ve Genelkurmay bünyesinde kurulan Özel Harp Dairesi, 1970 ve 1980 arası aktif olarak harekete edecek, önceden ideolojik olarak hazırlanmış zeminde ilerleyerek siyasi, ekonomik ve hukuk alanlarına da sızarak 12 eylüle gidecek yolda bu yapılardan gerek yönetici gerekse militan kadrolar devşirerek, Nato ‘nun soğuk savaş doktrini doğrultusunda ülkeyi kontrollü iç savaş ortamına hazırlamıştır.
Özel Harp Dairesi ve onun uzantılarının sol ve sosyalist işçi sınıfı temelinde üniversite gençliğini ve aydınlarını hedef alarak toplumsal muhalefeti korkutmak, yıldırmak için özellikle, kominizmle mücadele adı altında kurulan derneklerin kutuplaştırıcı siyasi söylemlerini yurdun her alanında silahlandırarak, kanlı eylemlilikleri gerçekleştirmek üzere paramiliter elamanları sahaya sürmüş ve ülkeyi terörize etmiştir.
Kendi köşesinde gerekli hazırlıklarını yapmış bekleyen faşist ve gerici Silahlı Kuvvetler kendisine haklılık zemini yaratılmış bu ortamda
12 eylül 1980 günü darbe yaparak “Görevi” devralmıştır.
Darbenin gerçekleştiği saatlerde dönemin A.B.D. başkanına ( Jimmy Carter)
“bizim çocuklar başardı” bilgi notu verildi.
Yönetime darbeyle gelmiş Askeri Cunta terörize ettiği ve terör adı altında sağcısını solcusunu özellikle sol-sosyalist siyasetten ve sendikal örgütlenmelerden gelen yüz binlerce insanı hapishanelerde acımasızca ve onursuca işkence tezgahlarında sorgudan geçirmiş, sayısızca insan işkencelere dayanamayıp ölmüş, sakat kalmış, onlarcasını idamla asmış, onlarca yıllık hapis cezaları ile cezalandırmıştır.
Silahlı Kuvvetler, uyguladığı faşist ve gerici politikalarıyla yaratmış olduğu korku ikliminde, siyasal olarak kazanılmış temel hak ve özgürlükler, sosyal devlet anlayışı tırpanlanarak çıkarılan 12 Eylül Anayasası, uluslararası sermayeye muhtaç işbirlikçi beceriksiz komprador burjuvaziye siyaseten yenilerini de katarak ayağına rahatlıkla top koşturacağı, istediğinde müdahale edeceği, pek tabiî ki nemalanacağı Neo-Liberal Ekonomik ve Siyasal ortamı yaratmıştır.
12 eylül anayasasının egemen siyasi yönetim anlayışına hazırlıklı bulunan liberal sağcı siyaset, kısa zamanda 12 eylül rüzgarını da arkasına alarak milliyetçi ve muhafazakar siyasetlerini ön plana çıkarmış, bünyelerine uyumlu sol anlayışı da katarak neo liberalizme evrilmiştir.
Kişisel çıkarlar üzerine kurulu bu siyasal birliktelik “yağmalanacak” kamu kurum ve kuruluşlarını, kaynaklarını geçmiş tecrübelerinden de ilham alarak kabiliyetleri oranında Askeri Cunta Gladyo’sunun desteği ile “bizim çocuklar” kategorisinde “neo-liberalizme adapte etme becerisinde yarışan, ülkenin her alanına nüfus etme rahatlılığı içerisinde, sistemden rahatsızlık duyan toplumsal muhalefeti her türlü bastırma yöntemleri kullanabilme başarısını gösterdikçe devlet kademelerinde, siyasette ve ekonomide kendilerine fazlasıyla yer bulmuşlardır.
Oluşan krizleri de her seferinde kutuplaştırma siyaseti ile üstesinden gelinebileceğini sanmaya devam eden bu anlayış çizgisi bir süre sonra sahte ve ucuz siyasi kimliklere evrilmesi kaçınılmaz.
Görece zengin, fakat kimliksizleşen bu yapı ülkesine ve sorunlarına yabancı, gerçeklerden uzak faşist ve gerici zihniyetin esirleridirler.
Ülkenin 80 yıllık emeğini ve kaynaklarını uluslar arası güçlere peşkeş çeken
No How üretemeyen işbirlikçi komprador burjuvazi neo liberal politikalarla beraber yürüdükleri siyasilerle birlikte dışarının eliyle hem kendilerini hem de halkı ekonomik ve siyasi ahlaksızlığa sürüklemişlerdir.
12 eylül 1980 darbesinin yarattığı bu neo liberal ekonomik ve siyasal ortam rüzgarı sol sosyalist gelenekten gelen insanları da etkisi altına almış birçokları bu havadan yararlanmışlardır.
Süreç içerisinde bunların onlarca örneğine rastladım.
Özellikle bir tanesi ile yaşadığım diyalog en çarpıcısıydı.
2021 yılının Eylül ayında, uzun süre işsizliğin ardından Y.T.Ü. mimarlıktan sınıf arkadaşım olan ve öğrencilik ( 1986 girişli ) dönemimizde “Kurtuluşçu” olarak yakından tanıdığım aradan geçen zaman içerisinde ekonomik olarak iş durumunu hayli geliştirmiş olan Mehmet Bilmiş ile çok uzunca bir zaman sonra kendisine iş başvurusu esnasında yaşadım.
Bir süre sohbet ettikten sonra arada şöyle bir cümle kullandı
“ İşlerimin en kesat olduğu dönemde bile yılda en az on (10) defa
yurt dışına çıkarım.”
Dedi ve öylece kaldı, lafın devamı da gelmedi.
Yanından ayrıldıktan sonra sarf ettiği bu cümleyi epey zaman düşündüm,
Bana tuhaf gelen
“Kurtuluş” çizgisinin Y.T.Ü’de yıllarca temsilciliğini yapmış, sınıf mücadelesine en radikal perspektiften bakan ve bu anlamda beraberce eylemliliklerde de bulunduğumuz, inanmış bu uğurda bizleride inandırmış bu adam bu lafı niye etti?
Normalde bu lafın söyleneceği bir ortam da yoktu hani.
Sonuç itibariyle öğrencilik döneminde çokça zaman geçirdiğim bu şahıs benzetmekte mahsur görmediğim, tıpkı kocası sonradan zengin olmuş geçmişi yoksullukla geçmiş kadınların, vücudunu Altınla donatması gibi, gösteriş budalalığını “ itibarını korumak” sanan bir hödük gibi geldi bana.
Sonuç itibariyle, bir ara sol, sosyalist gelenekten geçmiş sonradan12 Eylül 1980 Faşist ve Gerici darbenin açtığı neo liberal ekonomik düzenine devşirilmiş ve özüne, yani soykütüksel patronaj seviyesinde mal ve mülkü kendine rehber edinmiş bu gibi unsurlarla (ki çoklar ) nerede karşılaşırsanız tereddüt etmeden yüzünüzü çevirin ve yanlarından uzaklaşın.
Bu gibi insanların arasında yitirdiğimiz toplumsal servetin adı,
Umut, eşitlik ve özgürlük umududur.
|