OSMANLI EKONOMİSİNDE DEVLET MÜDAHALECİLİĞİ
Ezgi Su Otyıldız
Osmanlı imparatorluğunda vergilendirme farklı ırk, din ve kültürden oluşan bölgelere göre değişiklikler göstermektedir. Öşür ve haraç son zamana kadar ürün olarak alındığı için ayni vergiler oransal olarak önemlidir. Müslüman olan yada olmayan vatandaşların vergileri değişiklik göstermektedir. Bunun ayrımı cizyede daha belirgindir. Cizye, hükümetin himayesindeki gayrimüslimlerden alınan vergilerdir. Tanzimat’a kadar uygulanmıştır. Örfi vergiler olağanüstü harcamaları karşılamak veya yerel ve idari ihtiyaçları gidermek için konulan vergilerdir. Vergi toplama yöntemlerinden emanet yöntemi, ücretli devlet memurlarının vergileri toplaması demektir. Dirlik(Tımar sistemi), kamu hizmetinde çalışan kişileri görevlerindeki başarılarına karşılık gelir olarak bırakılan topraklardır. İltizam sisteminde ise kamu gelirlerinin toplama yetkisi, devlete en çok gelir sağlamaya garanti eden özel kişilere satılma esasıdır. Bu kişiye mültezim denir. Tanzimat öncesi Osmanlı mali sisteminde bir bütçe uygulanmasına rastlanması olanaksızdır. Hazırlanan gider cetvelleri ve Tarhuncu Ahmet Raporu gibi hazırlanan cetvellerde devletin genel ve tahmini gelir ve giderlerini içermeyen, bir kısım gelirlerle giderleri gösteren bu cetvelleri bütçe denilmesi mümkün değildir. Osmanlı’da yaşanan mali bunalım sadece merkezi devlet maliyesiyle sınırlı kalmamış, tımar kurumunu da etkilemiştir.
İmparatorluğun siyasal açıdan güçlü olmasına rağmen mali sistem üzerinde akçenin değerinde istikrarsızlık olduğu için değerinin artan oranlar doğrultusunda düştüğü görülmüştür. Akçe içerdiği gümüş miktarı açısından değerini koruyamamıştır. Avrupalılar, Osmanlı tarım ürünlerine ve hammaddelerine yüksek fiyatlar ödeyen alıcılar durumuna gelmiştir. İç piyasada fiyatların artması sonucu enflasyon ortaya çıkmıştır. Akçedeki gümüş kaybı günümüzde de devalüasyon olarak tanımlanmaktadır.
Osmanlı hazinesi mali sıkıntıya düşünce, ilk önce tımar gelirlerine el atmıştır. Bu durum reayanın(Osmanlı halkı) vergi yükünü arttırmıştır. Tımar topraklarının iltizama verilmesi mültezimlerin halk ile devlet arasında bir otorite olarak ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu durumda güçlü Ayan sınıfı ortaya çıkmıştır. Pahalılık, sipahilerin maaşlı asker olmak istemeleri, kapıkulu ocaklarının bozulması, nüfus artışı, fetihlerin durması, yönetici sınıfın bozulması Osmanlıda gelir kaynaklarının bozulmasına neden olmuştur.
Tanzimat ile birlikte, batı etkisinde kalan Osmanlı imparatorluğunda dış ticaret ve borçlanma yoluyla yabancılar Osmanlı maliyesinde egemen olamaya başlamışlardır. Tanzimat döneminde iltizam sistemine son verilerek, maliye memurları eliyle vergiler toplanmaya başlamıştır. Aşar vergisi tarım üzerinden alınan başlıca vergi haline getirilmiştir.2.Meşrutiyet döneminde bütün vatandaşlar askerlik kapsamına alındığından cizye kaldırılmıştır.
Yabancılara tanınan mali ayrıcalıklar dış ticarette ticaret antlaşmalarının yapılmasını sağlamıştır. Yapılan ticaret antlaşmaları(Kapitülasyon) her padişah değişikliğinde yenilenen geçici ticaret niteliğindeyken 1740’tan sonra daimi hale gelmiştir. Avrupa’da sanayi devrimiyle ucuz üretilen malların düşük gümrüklerle Osmanlı pazarına girmesi yerli üretimi baltalamıştır. Bu da Osmanlı devletinin kendi eliyle pek çok gelirden olmasına sebep olmuştur.1838 ticaret antlaşmalarıyla kapitülasyonların yabancılara tanıdığı ayrıcalıklar olağanüstü genişletilmiştir. Bazı Osmanlı tüccarları, uyruk değiştirerek bu ayrıcalıklardan yararlanma yolunu dahi seçmiştir. Osmanlı ekonomisi üzerinde kurulan yabancı egemenliği, dış borçlar yoluyla devlet maliyesini de denetimi altına almıştır. Mali zorluklar giderilemeyince borç alımları devam etmiştir. Osmanlı devleti dış ülkelerden borç aldığı gibi Galata bankerlerinden de kısa vadeli borç almaktaydı.20 Aralık 1881’de “Muharrem Kararnamesi” ile borçlara karşı tahsisi edilen devlet gelirlerini, alacaklıların çıkarlarına uygun şekilde yönetmek üzere “Düyun-u Umumiye” idaresinin kurulmasını kabul etmiştir. Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması üzerine Lozan Antlaşmasıyla Osmanlı borçlarının nasıl ödeneceği önemli bir gündem maddesi olmuştur. Osmanlı devletinin Düyun-u Umumiye macerası ve ilk dış borç aldığı 1854 yılından itibaren aldığı tüm dış borçları Türkiye Cumhuriyeti 1954 yılında hepsini ödemiştir.
|